26 Şubat 2012 Pazar

Bu Haftayı “Tez Yazma Haftası” İlan Ediyorum


       Başlıkta yazdığımdan kendimin bile korktuğunu söyleyebilirim. Bakalım bu hafta kaç sayfa yazabileceğim.
            Geçen hafta havalar çok güzeldi. Aranızda teziyle uğraşan olabildi mi bilmiyorum. Açıkçası ben pek uğraşamadım. 1. bölümü teslim etmenin yanına havaların güzelliği de eklendi. Bir de tabi bilgisayardan başımı kaldıramadığım zamanlarda biriken işleri yapmak gerekiyordu.
            Yine de 1 gün gittim kütüphaneye, havayı çok takmamaya çalıştım; ancak çok verimli bir gün olamadı. Kısmetse artık bu haftaya… Ertelenen planlar, kütüphanede yapılması gereken çalışmalar hep bu haftaya kaldılar.
            Önümüzdeki hafta soğuk hava geri geliyormuş. Belki de bu bizim son şansımız. Havaya kafa tutup eve, kütüphaneye kapanıp tezi yazabileceğimiz verimli zamanlar sona ermek üzere. Bahar geldi mi, çok zor. Bir de bahar yorgunluğuna yakalananlardansanız…
            Bir de Twitter’dan takibe aldığım arkadaşların bazılarının benden yakındığını görüyorum. “Vicdan azabı gibi” diyorlar. Belki acı; ama bir gerçek var ki o da bu tezin bitmesi gerektiği. Umarım vicdan azabınız olarak kalmam da tezinizi yazmanız gerektiğini hatırlatan bir “dert ortağı” olurum. Belki de dediğim gibidir: Lisedeyken aylaklık yaptığınızda "senin ödevin yok muydu?" "yarın sınavın yok muydu" diyen annenizden rol çalanım.

19 Şubat 2012 Pazar

1. Bölüm Kutlamaları


           Kutlama mı, dedim. Bu, şimdi aklıma geldi. 1. bölüm, bitti mi onu da bilmiyorum. Ben danışmanıma gönderdim. O ne düşünür, bilemiyorum… Ben yine de kutlasa mıydım? Nitekim beğenmese o, hocanın sorunu. Hem beğenmezse sonra geri gönderir, ben de düzeltmek zorunda kalırım, keyfim kaçar. Kutlama da yapamam. Evet, ben bunu kutlayayım!
            1. bölümü yazdığım süre içinde anladım ki, başlığı attığın bölümü bitirmeden bırakma. Sonra eklerim, sonra buraya daha afili bir şeyler yazarım deme… Sonra başa dert oluyor. Bir de anladım ki tez sabahı görmeden bitmiyor. İlla ki gece oturup sabahın ilk ışıklarına kadar yazacaksın bu mereti… Yoksa ben de istedim, düzenli çalışayım. Günde 4-5 saat başında oturup kendimi çok yormadan, hayattan kendimi soyutlamadan bitireyim tezi. Ama olmuyormuş. Yani erkenden başına oturup da günü heba etmenin anlamı yok. Bundan sonra gündüzleri yayılırım, akşam otururum, sabahlarım. Evet, şu anda kafam hala bulanık…
            Bir de dün tam bölümü hocaya gönderecektim ki sabahın erken saatlerinde yazdığım 2-3 sayfa yerinde yok. Oturup gene yazdım, işkence gibiydi. Siz siz olun, dosyayı 5-10 farklı versiyonla kaydedin.

12 Şubat 2012 Pazar

Yeniden Başlamak

           Cuma günü danışmanla görüşmeden sonra teze ara verip biraz gezip tozayım, dedim. Öyle de yaptım. Ertesi gün de hiç tezle ilgilenmedim. 24 saati aşan ekrana bakmama durumundan gözlerim kendine geldi, akları özüne döndü. Bugünse ha yazdım ha yazacağım. Başlayabildim mi, hayır. Gece olmak üzere, biraz daha yazmazsam uyku iyice basacak, tüm iş yarına kalacak.
            Ama… Yine de iyi ki ara vermişim. Cuma okula giderken iyice asosyal olduğumu fark ettim. Minibüste şoförün arkasına, tekli koltuğa oturdum. Elimde bir kitap (tezle ilgili tabi) eğdim kafayı okuyorum. Bir yandan sarsılmaktan ve önceki streslerimden bulanan midemi duymazlıktan gelmeye çalışıyorum. Sonunda pes edip kitabı kapattım. Ancak… Şoför dolanmamak için şurada inecek var mı burada inecek var mı, diye soruyor. Bense cevap verip vermemekte kararsız kaldım. O durak, o durak mıydı, diye düşündüm. Sonra bir de baktım tek yolcu ben kalmışım. Şoför bana da nerede ineceğimi sorunca ben de cevaplayınca… Ben demin sormuştum ama, dedi. Bende yine cevap yok. Sonra biraz mıdırdandı; hatta bir ara “gitmiyorum ulen” dedi. Ben yoldaki diğer araca kızdığını düşünüyorum hala. Umarım öyledir…
            Bu arada fark ettiğim bir detay daha var. Tez yazarken bir başlığı attığınızda onu tamamen bitirmeden başka başlığa geçmeyin. Ben de böyle yapmaya çalıştım; ancak sayfa sayısından emin olamadığım için kısa kestiğim yerlere şimdi yama yapmam gerek. Siz siz olun hangi başlık için kaç sayfa yazmanız gerektiğini önceden planlayın.
           

9 Şubat 2012 Perşembe

İyi mi Oldu Kötü mü Bilemedim

            Danışmanımla yaptığım görüşmeler sonucu beni “rahatlatan” bir gelişme oldu. Tezimin ilk bölümünü “cuma vermek zorunda” değilmişim. Böylelikle kendimi biraz daha yaydım.
            Yine de cumaya kadar belirli bir kısmı bitirmiş olmam gerek; çünkü danışmanımla görüşme var ve cuma vermeyeceğim o ilk bölümü pazartesi ya da salı vermeliyim. Ben demiyorum, onu da danışman dedi.
            Bu süre uzadı iyi oldu, kafam rahat; ancak 2. bölümün süresinden yiyorum bu ayrı. 3-4 günlük stresi de 1 haftaya yaydım o daha da ayrı.
            En çok neye sevindim; yeni çalışmaya başladığım “esnek” danışmanıma… Umarım son güne kadar telefondaki son konuşmamız kadar esnek olur kendisi…

6 Şubat 2012 Pazartesi

Tezim için Sponsor Arıyorum

            Çok şey mi istiyorum? İsteyenin bir yüzü…
            Sponsor derken kırtasiye masraflarını kastetmiyorum. Gerçi o da olsa iyi olur. Hala bir yazıcım yok mesela. Elektronik marketlerdeki indirimleri takip etmekten helak oldum. Daha bunun fotokopisi var çıktısı var. Tezi yarılasam çıktıya doyarım.
            Yazıcıdan öte sürekli yiyip içiyorum. Özelikle kahve… Bir Starbucks bir Kahve Dünyası artık sesimi duysun istiyorum. Starbucks geceleri çalışırken aniden kapımı çalsa… Kahvemi alsam masamın başına geçsem, sabahtan Kahve Dünyası’nın göndermiş olduğu çikolata kutusunu açsam… Tezimi yazarken daha verimli, dönem sonunda da daha başarılı olmaz mıyım?
            Bunun dışında Jelibon ve Haribo’dan da beklentim var. Çok bir şey değil, her üründen birer paketlik bir koli yapsalar tezimi bitirene kadar yeter. Zaten tatlıyla çok arası olan biri de değilim.  
            Ben isteklerimi yazdım. Şu “ağlar” içinde su misali, dileğimi atmışım da belki olur, diye,  bekliyorum…

4 Şubat 2012 Cumartesi

Kara Kışın Tezime Etkisi!

           Kara kışın tezime doğrudan etkisi benim üşümekten kendimi eve kapatmamdan başka bir şey değildir. Eve kapanmakla kalmadım, salona taşındım. Annem, babam, kardeşim ve sesi sonuna kadar açılmış televizyonla birlikte tezimi yazmaya çalıştım. Pek beceremedim; ama olsun, en azından üşümedim. Üşümemiş olmam ileriki günlerde hasta olup yatmamı, tezimden uzak kalmamı engelledi, diye bir teselli bulabilirim belki…
            Soğuktan çok tezin, bedenime ve zihnime etkisi daha fazla. Son on gündür söyleneni algılamamda gecikme yaşamakta ve bir nesneyi sanki “her zamanki yerine” koyuyormuşum gibi davranışlar göstermekteyim. Daha geçen hafta saklama kabına yerleştirdiğim maydanozları buzdolabının üstüne koydum. Evet, dolabın en üstüne… Sözde “annem bunları dışarıda unutmuş” diyerekten hayırlı bir işe vesile olmak istedim. Ertesi gün annem ararken bulmuş. Daha dün meyve tabağını önüme alıp bir meyveyi soydum ve evdekilere tek tek “yer misin” diye sordum. O an arkası bana dönük olan kardeşim “ne o” diye sordu. Düşünmeye başladım, 10 saniye kadar sonra babam cevapladı “greyfurt”!
            Bu hayırlı gecede, havaların, klavyede parmaklarım donmayacak; ama bir o kadar da içimde sokaklarda gezme isteği uyandırmayacak kadar ısınmasını istiyor; aklımın ve fikrimin yerine gelmesini istiyorum.