4 Ocak itibariyle ÜDS ve KPDS'nin kaldırıldığını yerine YDS isminde yılda 2 kez yapılacak olan bir sınavında geldiğini öğrendik. Bu sınav da ilk olarak 7 Nisan'da yapılacakmış.
İyi mi oldu kötü mü oldu, zaman içinde anlayacağız; ancak başlangıç için kötü bir haber olduğu söylenebilir. Açıkçası haberi ilk duyduğumda sevindim; çünkü son birkaç sınavdır değiştirilen KPDS, ne tam olarak ÜDS'ye benzemişti ne de eski halinden izler taşıyordu. Karaktersiz bir sınav olmuştu. Ard arda 2 sınavın yapılıyor olması, biz öğrencilerin "bunda geçemezsem ötekinde geçerim", "diğerinden daha yüksek alırım" mantığına hizmet ediyordu sadece.
Diğer taraftan da ÜDS'ye 2 ay kala böyle bir haber almamızdan hoşlanmadım. Mart'ta ÜDS'ye girecekler için belki sevindirici oldu; ama KPDS'ye girecekler için sınav tarihi öne çekilmiş oldu. Keşke daha önceden, dil sınavlarıyla ilgili net bir karar olmasa da "değişiklik olacağı" haberini vermiş olsalardı. En azından sonbahar döneminde girilen dil sınavlarının, o isimle girilen son sınavlar olduğunu bilseydik.
Şu anda kendi adıma endişem şu: YDS'ye tam 3 ay var. Ben o sınavdan benim için gereken puanı alabilecek miyim? Alamazsam, ne yapacağım? Sınav yılda 2 kez olacağına göre mantık olarak 2. YDS ekim ayında mı yapılacak? Yoksa başlangıç için haziran-temmuz gibi 2. sınav yapılabilir mi? Ayrıca yılda 2 sınav bence çok az. 7 Nisan'dan önce ne tip sorularla karşılaşacağımıza dair bilgilendirme yapılır mı? Sınav ÜDS ve KPDS'den bozma, taklit bir sınav mı olacak? 4 yanlış 1 doğruyu götürecek mi? Yoksa atmak serbest mi olacak? ÜDS kursuna gidenler kurslara 1 ay daha mı gidecek? Başlamayan KPDS kurslarında durum ne olacak? Ne olacakkkkk.....
*Yazar burada, "nereden çıktın", demek istiyor.
Bir garip tezci... Elinden geldiğince sıkıcı, bezdirici, bunaltıcı, iç karartıcı; ama bir o kadar da amaçsal tezini yazarken bir taraftan da bu blogla tez sürecinde eğlenmeye ve zevk almaya çalışıyor... Bir yerlerde kendisiyle aynı durumda olan insanlara rastlayacağını umarak...
5 Ocak 2013 Cumartesi
3 Ocak 2013 Perşembe
Prof. Dr. Aslı Tunç ile Tez Üzerine Bir Röportaj
Hocam öncelikle bu röportajın ana temasını önceden belirlediğimi
söylemek isterim. Peki neden bu röportajı sizinle yapmayı istedim? Size buna
sebep olan şeyin 5 Mayıs 2012′de II. Disiplinlerarası Medya Çalışmaları
Lisansüstü Öğrenci Konferansı’nda yaptığınız konuşma metninin son paragrafıyla
ilgili olduğundan bahsetmiştim.
İlk soruma o paragrafla ilgili olarak başlamak isterim.
BTİN: Son paragrafta şu ifade yer alıyor: “Benim kişisel
akademik serüvenime dönersek… Bugün üniversitedeki odama adımını atıp heyecanla
“hocam, okuyorum ama kafam çok karışık” diye yakınan öğrencim olduğunda, “sen
mutlaka doktora yapmalısın” diyorum”. Buradan, tespitte kendinizden yola
çıktığınızı söyleyebilir miyiz? Bir de “doktora yapması gereken kafası karışık
öğrenci” henüz lisans döneminde mi yüksek lisans döneminde mi anlaşılıyor?
A.T.: Akademik yaşamda başarılı olma potansiyeli taşıyan
kişi entelektüel merakını içinde her daim taşıyandır kanımca. Öyle verilen her
cevaptan tatmin olmayan, adeta ilahi bir öğrenme iştahına sahip genç insan
benim gözümde ideal doktora öğrenci adayıdır. “Kafası karışık” olmak, sözünü
ettiğin konferanstaki konuşmamda da belirttiğim gibi hiç de öyle kötü ve paniğe
kapılacak bir özellik değildir ve çoğu zaman bu lise döneminde bile
anlaşılabilir. Ancak ne yazık orta öğretim beyinlerimizi öylesine acımasız bir
tornadan geçirir ki bilginin izini sürme heyecanımız amansız bir darbe alır.
Eğer orta öğrenimde hala yaralanıp berelenmemiş entelektüel arayışlarımız kalmışsa
lisans onları ortaya çıkarmak için doğru bir zaman.
BTİN: Yüksek lisans yapan öğrenci sayısı artıyor. Lisans
mezunu öğrencilerin yüksek lisans yapmasını nasıl karşılıyorsunuz? Günümüzde
artık bu bir gereklilik mi; yoksa bir an önce iş hayatına atılmak mı gerekir?
A.T.: Yüksek lisans, bence birkaç farklı amaçla yapılıyor.
Önce olumsuzlarından başlayalım: Örneğin, lisans eğitiminin zayıflıklarını
kapama isteği, korunaklı öğrencilik yaşamını terk edememe ve hayatla yüzleşmeyi
geciktirme için bahane yaratma, askerliğe hemen gitmeme gibi pratik nedenler,
bazı şirketlerin MBA eğitimini önkoşul haline getirmesi vb. Akademik dünyada ve
özellikle sosyal bilimler alanında yüksek lisans doktoraya giden yoldaki bir
aşamadır. Adeta dev doktora adımı için ufak bir bilimsel alıştırmadır. Orada
öğrenci nasıl tez yazması, nasıl sistematik düşünmesi ve araştırma yapması
gerektiğini öğrenir. Bu aşama bence düşünsel bir olgunluk da sağlar. Özelikle
sosyal bilimlerde parçaların yerlerine oturması için zamana ihtiyaç vardır.
Sadece zekâ yetmez, entelektüel olarak belli bir olgunluk düzeyi için sabır da
gerekir.
Öğrencilerim de bana sık sık yüksek lisansın gerekli olup
olmadığına ilişkin aynı soruyu sorarlar. Yaşamdan beklentilerine göre bazen
onlara hedeflerini ertelememelerini ve iş hayatına direkt olarak başlamalarını
öneririm. Ancak bunun herkese uyan tek bir formülü olmadığını düşünüyorum. Kişisel
beklentiler, çalışma alanları, girmek istediği alanın standartları belirleyici
olabilir. Bu konuda büyük laflar söylemek istemem doğrusu.
BTİN: Bir yüksek lisans öğrencisi tez konusunu belirlemeye
ne zaman başlamalıdır?
A.T.: Bir yüksek lisans öğrencisi ilk yılın sonunda zorunlu
kuramsal dersler ertesi, kafasında ilgi alanlarını ve peşinde koşacağı soruları
yavaş yavaş şekillendirmeli, kendine ve konusuna yakın bulduğu hocalarına
danışmaya başlamalıdır.
BTİN: Danışman, öğrencisini mi seçer; yoksa öğrenci mi
danışmanını?
A.T.: Öğrenci danışmanını seçer aslında. Bu her ilişki gibi
karşılıklı uyum ve birbirini düşünsel anlamda besleme meselesidir. Hoca ile
öğrenci arasında heyecan duyulan konular ortak olmalıdır. Danışmanı bu inişli
çıkışlı süreçte öğrencinin yol arkadaşıdır. Öğrenci her ayağı tökezlediğinde
danışmanın desteğini arkasında hissetmezse bu iş zaten yürümez. Bu bir anlamda
psikolojik desteği de içerir. Tez yazmak çok yalnız bir süreçtir; ama danışman
bu ürkütücü süreci öğrenci için büyük ölçüde kolaylaştırmakla yükümlüdür. Kolay
ulaşılamayan, e-mail’lerine zamanında yanıt vermeyen, randevularına düzenli
gelemeyen hocalar danışmanlık yapmamalıdır. Sadece danışmanından geri dönüş
alamadığı ve yeterli desteği bulamadığı için tezini bitiremeyen, sayısız
kereler konusunu değiştirmek zorunda kalan öğrenciler gördüm. Oysa danışman
öğrenci için uçurumun altına serilmiş bir güvenlik ağıdır. Bunu bildiğimden daima
tez öğrencilerimin üzerine titrerim.
BTİN: Eğer öğrenci danışmanını seçiyorsa tez konusunu da
danışmanına göre mi belirlemelidir? Danışman, öğrencisini seçiyorsa tez
konusuna göre mi seçer; yoksa kendi konusunu seçmesi için öğrenciyi
yönlendirici bir tutumda mı olur?
A.T.: Öğrenci öncelikle danışmanın çalışma alanını seçer
sonra birlikte araştırma sorusunu ve yöntemini biçimlendirebilirler. Öğrenci
danışmanına göre konusunu eğip bükmemeli ve tamamen de istemediği bir alana
sadece danışmanı yüzünden girmemelidir. Tez yazımı hocaları da besleyen, onları
okumaya araştırmaya yönelten bir süreçtir.
BTİN: Açıkçası biz tez öğrencileri (özellikle yüksek lisans)
tez önerisini yazarken konuyu seçsek bile onu sınırlandırmayı beceremiyoruz ve
konu başta olduğundan daha başka bir yere gidiyormuş gibi geliyor. Bu soruna
karşılık bize önerebileceğiniz bir şey var mı?
A.T.: Bu tüm tez yazan öğrencilerin ortak sorunu: devasa
konuyu daraltmak ve üzerinde çalışılabilir bir alan haline getirmek. Öncelikle anahtar
kelimeler üzerinden araştırma yapmak ve pek çok benzer akademik makale okumak
bunun en büyük sırrı sanırım. İnternetin üzerindeki akademik veri tabanları
artık bulunmaz nimet. Eskiden ben elimde indeks kartlarıyla kütüphanede oradan
oraya makale ve kitap arardım. Şimdi iki tuşla istediğim makaleyi online veri tabanlarından
bulabiliyorum. Tezin hemen başında hafif dağılmak ve daha dolaylı kaynakları
taramak sorun değil bence, hatta iyidir öğrenciyi besler. Sorun ana çekirdeği
gözden kaçırmamaktır, yine burada çıpa görevi danışmandadır. Yörüngeden çıkıp
savrulan öğrencileri geri toparlamak ve asıl soruyu onlara sürekli hatırlatmak
gerekir.
BTİN: Tez konusu seçilirken gündemde olan popüler konular mı
seçilmeli? “Kolayda”, elimizin altında olan, danışman hocamızın çalıştığı bir
konu mu seçilmeli? Yoksa idealist davranıp kaynak sıkıntısı olan, daha önce
çalışılmamış ya da çok az çalışılmış olan ilgimizi çeken bir konu üzerine mi
yoğunlaşmalıyız?
A.T.: Zaman kısıtı öğrenciler üzerinde Damocles’in kılıcı
gibi sallanırken kaynak sıkıntısı olan konuya yönelmek riskli tabii. Ama tezde
orijinallik önemli bir kriterdir. Yüksek lisansta az da olsa alana yazanın
katkısı beklenir. Var olan ikinci kaynakları yeniden üretmekle ya da onları parçalı
battaniye gibi birbirine teyellemekle tez olmaz. İlk kriter konuya öğrencinin
ilgi duyması, sonra da onun yapılabilir olmasıdır. Ben sürekli tez yazan
öğrencilere araştırma sorusunu tek cümleyle anlatmalarını isterim. Öncelikle
soruyu kristalize etmek çok önemlidir. Sonra bu soru yazan için neden önemlidir?
Hep onlara “so what?” (Peki bu soru neden umurumuzda olmalı?) sorusunu sorarım.
Bunun yanıtını vermek ise öyle göründüğü gibi kolay değildir. Zaten öğrenci
doktoraya devam etmek istiyorsa ve içinde akademide yol alma aşkı varsa kolaya
kaçamaz, kaçmamalıdır. Evet, yüksek lisans tezi hayatınızın eseri olamayacaktır
kuşkusuz; ama yine de bu tez araştıranın potansiyeli için önemli bir
göstergedir.
BTİN: Siz kendi tez öğrencilerinizle tez yazma süreci
içerisinde nasıl bir tutum sergiliyorsunuz?
A.T.: Ben idari görevim, ağır ders yüküm vs. de olsa tez
öğrencilerime öncelik vermeye çalışırım. Daha önce de belirttiğim gibi danışman
bir anlamda öğrencinin terapistidir de. Bazen tezi bırakıp öğrencinin kendine
olan güvenini tekrar kazanması için uğraştığım sayısız seanslar oldu. Günün
sonunda aynı yollardan hepimiz geçtik. Bu noktada her şeyden önce öğrencinizle
sağlam bir insani ilişki kurmanız önemli. Örneğin, benim yüksek lisans
düzeyinde çok talihsiz anılarım olmuştur. Bir danışmanın nasıl olmaması gerektiğini
gördüm. Bu kötücül insanları görmek beni akademik dünyadan soğutmuştu o dönem.
Sırf bu yüzden doktorayı Türkiye’de yapmamaya yemin ettim ve 1996’da arkama
bile bakmadan ABD’de doktora yapmaya gittim. Benim o dönemde yaşadığım
sıkıntıları bugün hiçbir öğrencimin yaşamasına izin vermem.
BTİN: Bir yüksek lisans tezi ortalama ne kadar sürede biter?
“Yüksek lisans tezi 2 haftada yazılır” efsanesi doğru mudur?
A.T.: Yüksek lisans tezi 2 haftada yazılamaz, yazılan o şey
de tez falan değildir zaten. Yalapşap, özensiz, yüzeysel şeyler yapmak marifet
değil. Ortalık bu yüzden seviyesi düşük yazılı malzemeden geçilmiyor. Yıllar
geçtikten sonra yüzünüz kızarmadan sayfalarını çevirebileceğiniz ve eşinize
dostunuza gösterebileceğiniz bir eser olmalı teziniz. Tezin yazım aşaması
öncesi ciddi bir okuma ve araştırma süreci gereklidir. Yazım ise sizin ifade
gücünüze bağlıdır. Bence 3-4 ayda yazma süreci tamamlanabilir.
BTİN: Bazı enstitülerin yüksek lisans tezini kabul şartlarında,
yüksek lisans teziyle birlikte tezinden yola çıkarak hazırlayıp yayınlanmasına
kabul ettirdiği bir akademik çalışması olması, şartı getirilmiş. Sizce böyle
bir şart yüksek lisans tez öğrencisi için bir zorunluluk olmalı mı?
A.T.: İyi niyetli bir şart olsa da biraz iddialı bir çıta
bu. Zorunluluktan çok bir hedef olmalı kuşkusuz; ama saf akademik kaygılar
doktora düzeyinde devreye girer.
BTİN: Her yüksek lisans ya da doktora öğrencisi için
bilimsel yayın yapma durumu sizce ne olmalıdır? Bunu fırsat buldukça yapmalılar
mı? Yoksa belirli bir ölçüde mi tutmalılar? Bilimsel çalışmalardaki nitelik mi
önemli nicelik mi, konusuyla ilgili fikirlerinizi öğrenmek isterim.
A.T.: Doktora öğrencisi artık akademiyanın bir adayıdır ve
hocalarla ortak araştırma yapmak ve makale yayınlamak kesinlikle beklentiler
arasındadır. Ancak nitelikli ve hakemli bir dergi için yayına kabul süreçleri
uzun ve sancılıdır. O nedenle peş peşe üst düzeyde makale yayınlamak zaten bir
öğrenci için gerçekçi değildir. Ben ABD’deyken doktora danışmanımla birlikte
konferanslarda tebliğ sunardım; hatta kendi izleyiciler arasında oturup dinler,
kürsüye beni çıkartırdı. Daima beni
ortak makaleler yazmak ve sunmak için yüreklendirirdi. Bence yapılması gereken
doğru tavır da aynen böyle yani ortak akademik üretim olmalı. Vesileyle burada
sevgili tez danışmanım Prof. John A. Lent’i de minnetle anmış olayım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)