8 Temmuz 2012 Pazar

Seyfi Hoca Röportajı: ÜDS/KPDS Nedir, Nasıl Hazırlanmalı?


          Size daha önce bahsettiğim gibi bugün Seyfi Hoca’yla röportajımızı Gtalk’tan gerçekleştirdik. Hocanın röportajı sesli yürütme talebini gerçekleştiremesem de bir saat kadar süren hoş sohbette, kendisinin, sınavlarda bize yol göstereceğini düşündüğüm bilgiler verdiğini düşünüyorum.

          Yüksek lisans için ÜDS/KPDS notu gerekli mi?
Buguntezimiçinnaptim: Hocam, bu röportajı sosyal bilimler alanında yüksek lisans tezi yazan ve ÜDS/KPDS’yle başı sürekli dertte bir öğrenci olarak yapıyorum. Öncelikle soruları kendi deneyimlerimden, blog’umda ve aynı isimli Twitter hesabımdaki takipçilerimde diyaloglarımdan yola çıkarak hazırladım.
Bazı arkadaşlara da dün gece sormak istedikleri sorular varsa bana iletmelerini söyledim.
Bu arada blog'umda ilk kez bir röportaj olacak ve lisansüstü öğrencilere yönelik bu röportajın bizlere faydalı olacağını düşünüyorum. Öncelikle teşekkür ederim kabul ettiğiniz için.
SH:  Umarım yararlı olur.
BTİN:  İlk sorum, sizce yüksek lisans başvurularında ÜDS/KPDS şartı aranmalı mıdır? Yoksa dil şartı aranmasını gereksiz mi buluyorsunuz?
SH:  Bu bölümden bölüme değişebilecek bir durum. Bazı bölümlerde yabancı dil bilmek çok önemli. Bu bölümlerde çalışacak veya çalışmalar yapacak kişilerin yabancı dil seviyelerinin mutlaka ölçülmesi gerekiyor; ama bazı bölümler için bu tür bir sınava gerçekten gerekli değil.
BTİN: Peki bu kişiler sonrasında akademik kariyer yapmayı düşünüyorlarsa da gerekli değil mi? İlerisi için?
SH:  Daha sonra bu kişilere yoğun hizmet için eğitimler verilebilir veya türlü teşviklerle dil öğrenmeye yüreklendirilebilir. Yurtdışına gönderip 1-2 yılda kendilerini rahat ifade edebilecekleri bir noktaya gelebilirler. Zaten yeni nesil iletişim noktasında daha rahat. Gelecekte yabancı dilde iletişim kurma sorununun daha da azalacağını düşünüyorum. Bizim nesil baskı altında hata yapma korkusu ile eğitildi. Yabancı dilde iletişim kurma bizim neslimize çoğu zaman bu yüzden zor geliyor.

“ÜDS/KPDS arasında fark yoktur!”
BTİN:  Şimdi ÜDS ve KPDS sınavlarına gelirsek... Bu 2 sınav arasında bir fark var mı?
SH:  ÜDS akademik bir sınav, KPDS ise yabancı dil seviye belirleme sınavı. ÜDS eleme üzerine kurulu, KPDS ise seçme. ÜDS’ye akademisyenler daha fazla ilgi gösteriyor KPDS’ye kamuda çalışanlar. ÜDSye girenler çoğu zaman altyapı sorunu olduğu halde ÜDS’ye giriyorlar, KPDS’ye girenlerin altyapı sorunu genelde olmuyor. ÜDS önce yapılıyor KPDS daha sonra. Bu yüzden ÜDS’ye gergin giren KPDS’ye rahat giriyor. ÜDS tazminat için işe yaramıyor, KPDS öyle değil. ÜDS’yi özel sektör tanımaz, KPDS’yi tanır.
Soru türlerinde ÜDS’de durum ve yakın anlam yok. KPDS’de var. İngilizcesi çok iyi olup tazminat almak isteyenler KPDS’ye girer, ÜDS’ye değil. ÜDS’ye girenler dil öğrenmeye daha az motive olmuş durumdadır. KPDS’ye girenler dil öğrenmeye daha çok motive olmuş durumdadır.
Ankara, KPDS’ye girenlerin en çok olduğu şehirdir. Burada verilen eğitimler köklüdür, sınava girenler tecrübeli ve birikimlidir. ÜDS’nin merkezi yoktur, girenler çoğunlukla gençtir ve yabancı dil öğrenme istekleri çoğu zaman DÜŞÜKTÜR VEYA YOKTUR.
BTİN:  Akademisyenlerden yeni nesil ÜDS’ye daha çok önem verebilirler; ancak ben daha eski nesil akademisyenlerin hala KPDS’ye girdiklerini görüyorum.
SH: KPDS, köklü bir sınav, ilk defa 1992 de yapılmış. ÜDS, 2000 de başladı. Bu alışkanlıktan olsa gerek. Daha önce doçentlik sınavı vardı. Bu KPDS oldu. KPDS’ye girme alışkanlığı kırılamamış olabilir.
Tabi KPDS, ÜDS’den sonra yapılınca pek çok kişi KPDS’de başarılı oluyor. Bu da sanki KPDS daha kolaymış izlenimi yaratıyor. O yüzden KPDS’ye girme eğilimi yaygın olabilir. KPDS önce ÜDS sonra olsa bu durum tersine dönerdi.
BTİN:  O zaman bu dediklerinizden de yola çıkarak… Son 3 sınavdır KPDS soru sayısı 100’den 80’e düştü. Sınav için “ÜDS’ye denk oldu” diyebilir miyiz?
SH:  ÜDS ile KPDS birbiri ile neredeyse aynıdır. Girenlerin sınava girme psikolojileri  ile sınav iklimleri arasında farklar var.
BTİN:  Fark sınavlarda değil girenlerin psikolojisinde diyorsunuz?
SH:  Olay büyük ölçüde bununla ilgili. Sınav tarihlerine bakılırsa bu ne anlaşılır. Mart ÜDS mayıs KPDS; ekim ÜDS kasım KPDS. Önce ÜDS sonra KPDS aralarda 1 ay var. ÜDS’de yapamayan KPDS için kasıyor. Doğal olarak KPDS'de geçiyor. Bu da sanki KPDS daha kolaymış izlenimi yaratıyor.

Sosyal Medya sınavlar için en büyük tehlike!
BTİN:  Ben son KPDS’yi zor buldum. Sınav tarzını değiştirdikleri için ÖSYM’nin tarzı tam oturtamadığını düşündüm.
SH:  Zorluk göreceli bir kavram. Her sınavda binlerce insan 90-100 alıyor. Sonuçta birileri bu sınavları mutlaka geçiyor; ama birileri de 49 ve altı puanlar alıyor. ÖSYM için birilerinin geçiyor olması önemli. Kalanları umursadıklarını düşünmüyorum. Sistem kendine gerekli olan nitelikli elemanı seçiyor. Bu durumda birileri de mutlaka şikâyet edecektir. İlgin bir şekilde sosyal medya başında çok zaman geçirenler en çok şikayet edenler oluyor; oysa o zamanı sınava hazırlanmaya harcasalar sınavı çok rahat geçecekler.
BTİN:  Bana taş mı geldi, üstüme mi alınmalıyım? :)
SH:  Yoo, bu bir tespit. Derslerde bunu hep söylerim. Sosyal medya çıktı çıkalı böyle bir durum oluştu. Saatlerimiz sosyal medyada tükeniyor, dizilerle yarışmalarla ömrümüzü harcıyoruz. Her gün 3 saat ÜDS ve KPDS için çalışsak 4 ayda 90 alırız. :)
BTİN:  Evet, sosyal medya yokken de TV vardı. Bazen de çalışmak istemeyince bu tarz bahaneler buluyor olabiliriz gibi geliyor.
SH:  Yani… Diziler, yarışmalar ömrümüzü yiyor bence. Bunlara gömülmüş birinin şikayet etmeye hakkı yok bence.

“ÜDS/KPDS için kurs şart değil”.
BTİN:  Sizce ÜDS/KPDS için kurs şart mıdır? Kurs şartsa uzun süreli (1 yıl gibi) bir kursa mı, 3-4 aylık özellikle sınavlara yönelik kurslara mı gidilmelidir?
SH:  ÜDS ve KPDS için kurs şart değil. Çalışma iradesi, azmi, kararlılığı, metaneti olan ve sebat gösteren herkes kendi başına çalışarak istediği her puanı alabilir. Artık her yer kaynak dolu, sesli görüntülü, basılı yöntemler çözüldü. Şifreler çıktı. Herkes, her şeyini paylaşıyor bu konuda. İş sadece çalışmaya kalıyor.
BTİN:  Şifre deyince aklıma geldi; önceki sınavlarda 5’li grup sorularında her şık için 1 kez işaretleme hakkımız oluyordu. Örneğin, diyalog sorularında 1 soru “a” ise diğerleri asla “a” olamazdı; ama artık kişiye özel soru kitapçığı sayesinde bu yok.
SH:  Bir dönem öyleydi. Evet, artık bu yok
BTİN:  Bu da işleri muhtemelen zorlaştırdı.
SH:  Evet, aynı fikirdeyim. Eskiden bu tür şeylerle çoook geçen oldu; ama sistem her defasında açıklarını kapatıyor. Tıpkı bir yazılım gibi hata veren yerler düzeltiliyor. Amaç, her zaman daha "nitelikli”yi seçmek.

“Taktik” öğreten kurslarla sınırlı sayıda soru çözülebilir.
BTİN:  Hazır kurslarla ilgili sormuşken bir de kurslarla ilgili şuna sormak isterim. ÜDS/KPDS için “taktik” veren, “kısa yoldan çözümlü” tarzda olan kursları bu geçerli buluyor musunuz? Bu sınavlarda “okumadan”, pratik yollarla çözülecek sorular olduğu söylemi, doğru mudur?
SH:  Bu değişir. Altyapısı sağlam olan bir kişi bu tür kısa süreli bir kurstan yararlanabilir; hızlanır, serileşir; ama bu tür kurslar altyapısı olmayana geçici bir yarar sağlar ama kalıcı bir zarar verir. Bu şekilde 50’yi bulan bir kişi, daha sonra yıllarca 65 alamaz; çünkü taktikle çözdükleri sınırlı sayıdadır ve bunlar 50 aldırabilir.
BTİN:  Evet, bunu ben de gözlemleyebiliyorum.
SH:  Ama 65 için mutlaka çok iyi okuyup anlaması gerekir. Bu tür kişilerin buna ikna olması bazen yıllar sürüyor. Yıllar sonra "Yaa.. benim okuyup anlamam gerekiyormuş" noktasına geliyor. İşte bu da işin zararı oluyor. Kaybedilen yılların parasal değeri ölçülemez; ama ne yazık ki bu konuda müthiş bir piyasa oluştu. Burada iş sınava hazırlanacak kişide bitiyor. Kişinin kendini iyi tanıması gerekiyor; gerçekçi ve kendine karşı dürüst olmak önemli; yoksa kandıran çok olur. J 

“Paragraf sorularını çözmek önemli” 
BTİN:  Şimdi çok öznel bir sorum olacak. Sanırım bu dediğinize tam bir örneğim. Benimle aynı dertten mustarip arkadaşlar da olabilir… Genel olarak benim zaman problemim var. Paragraf sorularını (paragrafa dayalı sorulan 4’erli grup sorularını) hep sona bırakıyorum ve sonda ya hiç zaman kalmıyor ya da 30 dk. Kalıyor. O zaman da panikliyorum. Ne yapabilirim? Sınav öncesinde nasıl bir çalışma disiplini önerirsiniz?
SH:  Bu süreçte paragraf çalışmaya çok zaman ayırmak gerekiyor. İşin bittiği yer orası, yüksek puanlar buradan geliyor. Pek çok kişi için paragraf olayı sevimsiz bir olay. Bu yüzden buna zaman ayırmıyorlar… 
BTİN:  Bu benim işte. :)
SH:  … geriye kalan sorularda maksimum puan hedefleyip paragraflara gelince "artık allah ne verdiyse" olayına giriyorlar. Bu, çok yanlış. Sınavda 24 paragraf sorusu var: 80 de 24. Bu müthiş bir rakam. Burada hedeflenen bir şey var; gerçekten okuduğunu çok iyi anlayıp yorumlayabilen, analiz ve sentez yapabilen bireyleri sistemin içine almak ve sistemi geliştirmek, güçlendirmek. Dolayısıyla paragraf olmadan bu iş olmaz. Bu, 4 aylık bir çalışmanın bence en az 1 ayı sırf paragraf çalışmakla geçmeli ki biz bunu yapıyoruz. Geçen dönem 800’den fazla paragraf sorusunun analizini sınıflarımızda öğrencilerimizle birlikte yaptık. Ödevler ve ekstra çalışmalar da cabası; yoksa 3-5 taktik ezberle 3-4 kelime ezberle, sonra hedef “80” de… Bu mantıklı ve mümkün değil.
BTİN:  Anladım, peki sınıfınızın durumu ne oldu? Kaç kişiden kaçı 50’yi geçti ya da paragraf sorularındaki başarıyı gözlemleyebildiniz mi?
SH:  Bunu ölçmek mümkün değil. Artık TC kimlik no’yu girip puan öğrenemiyoruz. Beyanlara bakıyoruz ve bu yüzden de sonuçlarımızı artık yayınlamıyoruz; çünkü bu beyanların doğru olup olmadığını bilmiyoruz.
BTİN:  Beyanlar derken öğrencilerin beyanları?
SH:  Bizimle çalışan en geç 1-2 sınav sonra hedefine ulaşır. Beyanlar… Öğrenci ben 80 aldım diyor ve biz de inanmak durumunda kalıyoruz; ama bu gerçek mi değil mi bunu bilme şansımız yok.

Bu sınavlar için kaynaklar…
BTİN:  Bizler için Twitter’da genelde kaynak kitap önermediğinizi görüyorum. Peki internetten kullanabileceğimiz kaynaklar, takip etmemiz gereken blog vs. önerileriniz var mı?
SH:  ÖSYM soruların en önemli kaynak. Bunların iyi irdelenmesi, incelenmesi analiz ve sentezinin yapılıp buralarda birikim elde edilmesi gerekiyor. Bunun dışında ÖSYM’nin, KPDS ve ÜDS mantığını çok iyi anlayıp yorumlamış kişilerin kitaplarını veya yayınlarını kullanmak mümkün. Bu konuda bir öneri yapamıyorum; çünkü bu piyasa herkesi tanıyorum ve onlar da beni tanıyor. Birini önerince diğerini de önermek gerekiyor. Bu da yanlış anlamalara yol açıyor; ama şu nokta önemli: Bu konularda her söz söyleyenin sözünü ciddiye almak da doğru değil. İşte bu bilgi kirliliği oluyor, kafalar karışıyor, kişi ne yapacağını bilemez hale geliyor. İşin uzmanı, burada da önemli.
BTİN:  Benim gördüğüm en büyük kaynak sıkıntısı, bu sınavlara yönelik soru bankası olmaması. Soru bankası yerine geçmiş yılların sorularını karıştırıp yeni testler haline getiriyorlar. Benim aklıma şu geliyor: Acaba yıllardır bu konuda çalışan hocalar hala ÖSYM ayarında soru kitapçıkları oluşturamıyorlar mı?
SH:  Evet maalesef öyle. ÖSYM mantığını anlamak gerek, ÖSYM ne istiyor bunu gerçekçi şekilde ortaya koymak gerek ve de doğru şekilde. Sınavı taktik sınavı sanan taktik kitabı yazıyor, sınavı kelime sınavı sananlar kelime kitabı yazıyor, sınavı kasıntı bir sınav sanan kasıntı sorular soruyor. Sınavı şifreli sanan şifre kitabı yazıyor. Sınavı anlamayan saçma sapan 4 şıklı 1 satırlık soruların olduğu kitap yazıyor.

ÖSYM’nin amacı nedir?
BTİN:  Sizin burada "ÖSYM şunu istiyor" diyebileceğiniz bir kalıbınız var mı?
SH:  ÖSYM öncelikle kişinin okuduğunu anlamasını istiyor. Makul bir akademik dergi düşünün. Bu düzeyde bir makaleyi anlayabilecek kişileri seçiyor. Akademik literatürde kullanım yaygınlığı olan kelimeleri, kalıpları, gramer yapılarını, bağlaçları, cümle türlerini yorumlayıp anlayabilecek kişileri seçmeye çalışıyor; taktik ezberleyenleri değil. J
BTİN:  Twitter takipçilerimin birinden size özellikle bir soru geldi. Bu soru doğrudan sizinle ilgili. Değiştirmeden soruyorum: "Sosyal ağlarda bulunmasının öncelikli hedefi ve şu an ki durum arasında bir fark var mı? (müşteri bulmak / yardım amaçlı başladı) ya şimdi?
SH:  Sosyal ortamlarda bulunmanın elbette birkaç mantığı var:
1. Hakkımda yalan yanlış şeylerin yayılmasını önlemek.
2. Gerçekten bu sınavlara ilişkin sınava girenlere rehberlik  veya en azında  yönlendirme yapmak.
3. Sosyallleşmek; çünkü gezmeye, eğlenmeye, insanlarla konuşmaya vaktim olmuyor.
4. Kurumumun bilinirliğini artırmak.

           Sıcaklarda bu sınavlara nasıl çalışalım?
BTİN:  Şimdi hocam son sorum: Sıcaklarda ders çalışmak çok zor oluyor. Bizlere bir tavsiyeniz var mı?
SH:  :) Zor soru… Aslında önemli olan şey şu:
Gerçekten başarmak zorundamıyız?
Gerçekten başarmayı istiyor muyuz?
İkisine de “evet” diyen bir kişi için sınav, soğuk, yaz, kış engel değil. Bu sınavlar keyfe keder hazırlanılacak sınavlar değil. Kişiyi çok güçlü şekilde motive eden bir faktörün olması gerekiyor. Kişinin önündeki seçeneklerin fazla olmaması gerekiyor. İşte o zaman sorun kendiliğinde çözülüyor. Bu durumdaki bir birey, her gün düzenli ve istikrarlı bir şekilde 2-3 saat çalışsa istediği hedef ulaşır.
BTİN:  4 ay boyunca her gün 2-3 saat?
SH:  Evet; ama istikralı ve sürekli olarak her gün, hiç ara vermeden, biriktirmeden, 4 ay boyunca.
BTİN:  Evet, bu iş sanıldığı kadar kolay değil. Bunu sizinle konuştukça anlıyorum; ancak buradaki hedef de sanırım yüksek değil mi, 90'lı notlardan bahsediyoruz?
SH:  Evet. Sınava giren sayısı 130.000 olmuş, ÖYP’ye alınacak sayısı 2500 desek, master/doktoraya 10.000 desek -ki çok fazla-  doçentlik için 5000 desek… 110.000 kişinin bir şekilde elenmesi gerekiyor. Zorluk işte burada başlıyor.
BTİN:  Benim gözlemime göre insanlar çoğu kez, sadece başvuruyorlar. Yılda toplam 4 sınavın içinde girmedikleri ya da hazırlanmadıkları sınav(lar) oluyor. Ben gireyim de belki bu kez geçerim, mantığıyla hareket ediliyor.
SH:  Ve de hep kalıyorlar. Yazık değil mi? Oysa bir kez hazırlanıp bir seferde geçseler
BTİN:  Ben kendi açımdan bu kadar sık sınava girmenin insanı tembelliğe ittiğini ve sınav için güdülenmenin gerçekleşmediğini düşünüyorum.
SH:  Elbette öyle, öğrenilmiş çaresizlik oluyor. Geçemeyecek olmaya inanma başlıyor. Giriyorum; ama geçemiyorum, deniyor.
BTİN:  Geçemedikçe 3-5 sınav sonunda bir bakmışsınız ne eksilmişsiniz ne yükselmişsiniz...
SH:  Çalışmadan neden geçeceklerini umuyorlar, bunu anlamak mümkün değil.
BTİN:  Öğrenci psikolojisi diyelim... :)
SH:  Belki de sınav ücretinin 200 TL olması lazım J TOEFL gibi
BTİN: Hayır, 40 TL bile fazla hocam naptınız...
SH:  Bence bu ÖSYM’nin işine geliyor.
BTİN:  Sürümden kazanıyor tabi.  
SH:  10 defa giren 400 TL ödüyor. Bir seferde 200 TL ödemek; ama bu sınav için sıkı çalışmak bence daha mantıklı.
BTİN:  Ücret olarak gerçekten yüksek; ama pahalı olan şeylerin değerli görünmesi olarak belki…  
SH:  Belki…

ÖSYM, duyyy… sesimizi!
BTİN:  Bir de yeri gelmişken ÖSYM’nin artık sınav sonuçlarını daha erken açıklamasını bekliyoruz. Bizler bu sınavlara yüksek lisans/doktora başvuruları için giriyoruz ve son KPDS’de başvuruları kaçıran arkadaşlar oldu. ÖSYM’nin cevabıysa "eski notlarınızla başvurabilirsiniz" oldu. ÖSYM’de de mantık aynı: "Nasılsa bunlar sürekli giriyor."
SH:  Evet, ÖSYM sınava girenleri çok da umursamıyor bu kesin. Kurum onlarca sınavı yapıyor ve bu vücut, bu başı taşıyamıyor artık. En basiti, bir çağrı merkezi kurmalılar, bir banka gibi her an ulaşılabilen, sınavlarla ilgili bilgi veren… Ama telefonlara bile çıkmıyorlar, dolayısıyla ne desek boş, bizi de ciddiye alacaklarını sanmıyorum.
BTİN: :)    
SH:  O yüzden ben YÜCE ÖSYM diyorum.
BTİN:  Olsun yine de söyleyelim. En azından memnun değiliz, bilsinler.
SH:  Onlar ne takdir buyururlarsa o olur.
BTİN:  Son soru dedim; ama sonra çok uzattım. Sabrınız, cevaplarınız ve tavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim.
SH:  Asıl ben teşekkür ederim.
BTİN:  En çok kendimden yola çıkarak sordum; çünkü konuyla başı dertte olan bir öğrenciyim   Arkadaşlara da faydalı olacağını düşünüyorum.
SH:  Umarım yararlı olur.



8 yorum:

  1. çok faydalı olmuş. sağolasın.
    sağlıcakla.

    YanıtlaSil
  2. Şu güdülemne olayı gerçekten önemli. Ben sınav için çalışmaya başlayamadım ama hergün ingilizce bir şeyler okuyorum, ve paragraf soruları için çok faydalı olacağını düşünüyorum, Seyfi hocaya ek olarak elinize küçük hikayeler alın, okudukça daha hızlı anlamaya ve yorumlamaya başladığınızı göreceksiniz. Ellerine sağlık bu faydalı bılgıler için :)

    YanıtlaSil
  3. Teşekkürler... Umarım işimize yarar :)

    YanıtlaSil
  4. Öğrenmenin yaşı yoksa da bazı şeyler için geç olmaması gerekiyor.Seyfi Hoca konu üzerine oldukça iyi açıkladı.Emeklere sağlık!

    YanıtlaSil
  5. Merhaba,
    Yaptığımız röportajları tezimizde nasıl kullanıyoruz? Transkripti falan refere mi ediyoruz? Yoksa çıkan sonuca göre bir yazı oluyor? Tıkandım. Yardımcı olabilir misiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Transkript ile konunun bağlantısını anlayamadım.

      Onun dışında diğer sorduğunla ilgili de bilgim yok malesef...

      Sil